İletişim kavramı, kelime kökü olarak “iletmek, konuşmak” olmasına rağmen “iletişim” kavramını iletişim yapan bu konuşma işleminin karşılıklı yapılmasıdır. Bu durum, iletişim için gerekli iki kuralı ortaya koymaktadır. Bunlardan birisi konuşmak diğeri ise dinlemektir. Etkili iletişim söz konusu olduğunda ise, iletişimin iki kuralına sahip olmanın yanı sıra bu kurulların kullanımında üç unsura da dikkat edilmesi gerekmektedir.
Etkili iletişim kurmak istiyorsak yalnızca konuşmanın ve dinlemenin bir arada olması yeterli değildir. Bu unsurların önem sırası da etkili bir iletişim için hayatidir. Etkili iletişimde bulunmak için, öncelikle etkili bir dinleyici olmayı başarmamız gerekmektedir. Konuşmadan önce konuşmak istediğimiz insanı dinlememiz ve onu anlamamız gerekmektedir. Zira insanların iki kulağı varken yalnızca bir dile sahip olması da bunun bir göstergesi sayılır. Bu Allah’ın kullarına “İki kere dinle, bir kere konuş” nasihatinin bir sonucudur. Bizimle konuşmaya gelen bir arkadaşımız yolda görmüş olduğu bir kedinin üzerine süren araç sürücüsünden yakınarak, insanların neden bu kadar duyarsız olduğunu konuşmak istiyor. Ancak biz onun sözünün yarısını dinleyip yolda gördüğü kediyi anlatacağını düşünerek kediler hakkında konuşmaya başladığımızda ve kediler ile ilgili başımızdan geçen olayları anlattığımızda bunun adı iletişim olmaz ne yazık ki. Bu durumda arkadaşımızla iletişim kurmayı beceremediğimiz gibi, bizimle konuşmak isteyen bir insanı daha kaybetmiş oluruz. Dikkat ederseniz etrafımız bu tarz, dinlemeden konuşan, insanlarla doludur ve bu durum insanları iyi bir dinleyici arayışına itmektedir. İyi dinleyici olmayı başarabilen insanları etrafında çok insan bulunması ve herkesin onlara bir şeyler anlatmak istemesinin nedeni de dinlenmemenin insanlarda yaratmış olduğu açlıktır.
İyi bir dinleyici olmamız bizim etkili iletişim merdiveninde ilk basamaktır ancak merdivenin tamamı değildir. İyi bir dinleyici olmanın yanında konuşma ile dinlemeyi dengede tutmamız gerekmektedir. Peki, bu denge nasıl olmalı? Bu hususta Yahya HAMURCU’nun geliştirdiği “YAHAM Etkileşim Yasası” bize birkaç ipucu vermektedir. Bu yasaya göre iki insan arasındaki etkileşimin bir dengesi vardır ve bu dengenin toplamı onbir birimdir. Bir insanın bu etkileşimde rolü beş birim ise, diğerinin ki altı birimdir. Bunun iletişimde de böyle olduğunu görmüşüzdür. Biz dokuz birim konuştuğumuzda karşımızdakinin iki birim konuştuğuna dikkat etmişizdir. Bu durumda iletişim değil sadece bir şeyleri iletmiş olmaktayız. Bunun tam tersi durumda da karşımızdaki dokuz birim konuşurken biz iki birim konuşursak, o zaman da yalnızca bir şeyler bize iletilmiş olur. Ancak bizim derdimiz etkili iletişim. Bu yüzden hem konuşmalı hem dinlemeliyiz. Beşe altı ya da altıya beş dengesini kurduğumuzda güzel bir iletişim için bir adım daha atmış oluruz.
İlk iki adımı attık, kaşımızdakini dinledik, ona sorular yönelterek onun ne demek istediğini daha iyi anladık ve konuşmada pasif kalmayarak dengeyi kurduk. Bundan sonrası ise etkili iletişimin son adımıdır. O da etkili konuşabilmektir. Karşımızdaki insanı dinleyip anladıktan sonra ona fikirlerimizi doğru bir şekilde aktarmalıyız. Konuşurken ne çok üst düzey patron gibi davranmalıyız, ne de patronumuza karşı konuşuyormuşçasına tedirgin olmalıyız. Mümkün mertebede iletişim kurduğumuz kişi ile aynı düzeyde konuşmalıyız. Trabzonlu bir insana çok iyi derece “İstanbul Türkçesi” ile hitap etmemeliyiz. Onu anlamalıyız, empati kurarak içtenlikle konuşmalıyız. Konuşurken de, ne çok sert ne de çok yumuşak davranmalıyız. Konuşma tarzımızı, konuştuğumuz kişiye göre dengeleyerek düşüncelerimizi ifade etmeliyiz.
Bugüne kadar hep konuşmuş olabiliriz, belki de bugüne kadar hep dinledik. Ancak iletişimin çok farklı bir boyutu daha var. Birileri ile iletişim kurduğumuzda sadece konuşmak ve dinlemek yerine etkili iletişim kurmaya çalıştığımızda konuşmamızın eskisi gibi bir sohbetten çıkarak, ağızda hoş bir lezzet bırakan muhabbete dönüştüğünü göreceksiniz.